BİR ANDA MI?

Hiçbir şeyi son damlasına kadar tüketmeden çöpe atmazdı. Onun evinde her şey çöp kovasıyla buluşmadan önce dibine kadar bitmeliydi. Mesela, buzdolabında ters duran bir ketçap, içinde az kalmış bir ketçap demekti. Düz olan hayatları, sona yaklaşırken tepetaklak olurdu onun ketçaplarının. Bir süre sonra bu da işe yaramayıp kutuyu sıkmaları, sallamaları boşa gidince, kapağını açar kaşıkla son kalanları sıyırırdı. Ketçap ancak ondan sonra bitmiş olurdu.

Aynı alışkanlık ilişkileri için de geçerliydi. Hani küçücük tartışmalarla ilişkileri biterdi ya kimilerinin, onun bitmezdi. Aynı ketçap gibi, bir damla bile kalmayana kadar devam ettirirdi.

Tarık’la ilişkileri de böyle olmuştu. Dile kolay, 12 yıl sürmüştü. İlk tanıştıklarında 21 yaşındaydı. Bulutların üstünde uçuyordu o günlerde. Tarık’la buluşmaya giderken bütün gardırobunu giyer çıkarır, dışarı çıkarken arkasında, yatağının üstünde duran koca bir kıyafet yığını bırakırdı.

Sonra aralarında tartışmalar başladı. İlk tartışmaları Selin’in arkadaşına gittiği bir günde olmuştu. Sonrasında Tarık’la buluşmuşlar, ama görüştükleri birkaç saat Tarık’a yetmeyince konu, “bugün arkadaşına gitmeseydin keşke” noktasına gelmişti. Tarık’ın tavrı Selin’e saçma gelmiş ve kabul etmemişti söylediklerini. Arkadaşları onun için önemliydi, istediği zaman onlarla görüşürdü. Tarık onu anladığını, ama çok özlediğini söyleyince Selin yumuşamış ve konu kapanmıştı. Aynı durumu defalarca yaşadıklarından, bu konuyu sonrasında da çok düşündü. Bazen “istediğim zaman arkadaşlarımla görüşürüm”de bitti düşünceleri, bazense “beni çok seviyor, özlüyor”da. Ve her olay sonunda, ikinci düşünce birinciyi yenince, benzer tartışmalarla devam etti ilişkileri. Selin Tarık’a daha çok zaman ayırırsa konunun çözüleceğini düşündü, ama yanıldı.

Arkadaşlarından, ailesinden, hatta kendinden arttırdığı her dakikayı Tarık’a ayırmaya başladı. Ama Tarık doymuyordu. Tartışmaları farklı konular da eklenerek kısa zaman içinde arttı. Yolda, evde, cafede, telefonda her yerde tartışıyorlardı. Tartışıyor, küsüyor (süresi birkaç saatten, 2-3 güne kadar değişiyordu) ve sonrasında barışıyorlardı. O günlerde Selin’in emin olduğu bir şey vardı, o da birbirlerini çok sevdikleri. Kavgalarının hepsi de bu yoğun sevgidendi.

Geçen zaman içinde Selin’in yatağının üstündeki kıyafet yığınıyla beraber heyecanı da önce küçüldü, sonra yok oldu.

Artık sık sık Tarık’la ayrılma kararı alıyor, ama her seferinde bir kere daha denemeye karar veriyordu. Sevginin, saygının bittiğini kabul etmekte zorlanıyordu, tıpkı ketçapların bittiğini kabul etmekte zorlandığı gibi.

Bir gün yaşanan şiddetli bir kavga sonrası, artık durum geri dönülemez bir hale geldi. Bu kavga, kaşıkla ketçabı sıyırma hareketinin ilişkilerindeki haliydi. Karakolda biten kavgaları, ilişkiyi sonlandırmıştı. Sonrasında çok üzülse ve geri dönmeyi çok istediği anlar olsa da, arkadaşlarının da desteğiyle anlık aldığı barışma kararlarını uygulamamayı başardı.

Üzerinden aylar geçmesine rağmen Tarık’la ilişkisini devam ettirmeli miydi sorusu hâlâ aklındaydı.   

O sabah banyoda, biten sıvı sabun şişesine su doldurmak için musluğu açtığında ilginç bir an yaşadı Selin. Beyninde bir şey oldu ve o şişeye su doldurmanın bitmiş bir şeye bitmemiş gibi davranmak olduğunu fark etti o anda. İşini görmeyen sabunla devam etmeye çalışıyor, biteni bırakmak yerine onu daha fazla kullanma çabasına giriyordu. Bunu sadece sabunda, şampuanda, ketçapta da yapmıyordu. İlişkilerinde de durum aynıydı. Tarık’la yaşadıklarında da konu bu değil miydi?

İşte aynı anda, belki de sadece bir saniye içinde bunu artık yapmamaya karar verdi. Sıvı sabun şişesine su doldurmak yerine çöpe attı. Ama bunu öyle bir yaptı ki, “hayatımda biten ne varsa kolayca bırakıyorum” dedi evren dilinde. Sonraki saniye dolaptan yeni sabunu çıkartıp ellerini onunla yıkamaya başladı. Aklında çöpe attığı şişeden eser yoktu, sadece yeni sabunun banyoyu kaplayan harika lavanta kokusunu içine çekiyordu.

                 *   *   *

Niyet, sadece mum yakarak, müzik eşliğinde, yazarak, suya atarak vb şekillerle yapılmaz. Hayatın içindeki her hareket, sistem için bir niyettir. Niyet ve çaba beraber yürür. Kolayca bırakmaya niyet ediyorum derken, evdeki ketçabı, sabunu bile bırakamıyorsan sistem bırakmaya henüz hazır olmadığını anlar. İstiyorum ve hazırım demek için hayatına, niyetine uygun ufak hareketler ekleyebilirsin. Tıpkı Selin’in o sabah yaptığı gibi. O’nun bırakmayı öğrenmesinin önemli adımlarından biriydi o sabah. Sonrasında da çabalamaya devam etmesi gerekecekti tabii ki. Çünkü tüm sistemin üzerinde durduğu yasalardan biriydi Çaba Yasası.

Bambu ağacının hikayesini bilir misin?  

Çinliler bambu ağacını şöyle yetiştirir:

Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır, gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.

Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yıl da toprağın dışına filiz vermez.

Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.

Fakat inatçı tohum bu yıl da filiz vermez.

Çinliler büyük bir sabırla beşinci yıl da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.

Nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar.

Altı hafta gibi kısa bir sürede de yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.

Akla gelen ilk soru şudur:

Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı haftada mı, yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?

Bu sorunun cevabı tabi ki beş yıldır.

Hangi tohumun ne kadar sürede filizleneceğini bilemiyoruz. İşte bunun için Çinliler gibi bıkmadan, olmuyor diye karamsarlığa kapılmadan tohumlarımızı sulamaya devam edeceğiz… Sistemde her çaba karşılığını bulur ve o hiç yeşermeyecek zannettiklerimiz, gün gelir bir anda yeşermiş gibi, görünür hale gelir.

Senem Özkan
Kasım 2023